13 Ocak 2018 Cumartesi

Altın Yumurtlayan Kaz


Altın Yumurtlayan Kaz Masalı

Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde uzun zaman önce şirin mi şirin bir köyde yoksul bir köylü çiftçi ve karısı mutlu mesut yaşarlarmış. Bu çiftçi kazları çok severmiş, her gün kazları beslermiş ama bir kazı varmış ki çok özelmiş. Özelliği ise altın yumurtluyor olmasıymış, çiftçi her gün altından olan yumurtayı şehre götürüp kuyumcuda bozdurup parasını alırmış.

Bu böyle giderken yoksul çiftçi giderek zenginleşmeye başlamış, zenginleştikçe çiftçi değişmiş artık para kazanıp geçinmek için çalışmaya gerek duymuyormuş. Çiftçi her gün altın yumurtlayan kazın yumurtasını satarak geçiniyormuş.

Çok geçmeden çiftçi gereksiz şeylere para harcamaya başlamış. Günlük bir yumurtadan gelen para bir süre sonra yetmemeye başlamış. Çiftçi artık kazını sevip okşamıyor ona eskisi kadar değer verip sevmiyormuş. Çiftçi zamanla kazının karnında bir hazine olduğunu düşünmeye başlamış. Eğer kazı kesip karnındaki hazineyi alırsa ömür boyu zengin yaşayacağını düşünmüş.

Çiftçi aç gözlü olmaya başlamış ve bir gün elinde bir bıçak ile kümese girmiş. Kaz çiftçiyi öyle görünce kaçmaya başlamış. Çiftçi kararlıymış, kazı yakalamış ve anında kesmiş.

Hemen kazın karnını kesip merak içinde karnına bakmış ama bir de ne görsün? Kazın karnı ne altın doluymuş ne de hazine varmış. Aç gözlülük yaptığını o anda anlamış ve pişman olmuş. Fakat kaz öldüğü için iş işten çoktan geçmiş.

5 Kasım 2017 Pazar

Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler


Pamuk Prenses Masalı

Her yerin karla kaplı olduğu bir kış günüymüş. Bir kraliçe, sarayının pencerelerinden birinin arkasında bir yandan nakış işliyor, bir yandan da hayal kuruyormuş. Derken birden parmağına iğne batmış ve gergefin üstüne üç damla kan akmış.

Kraliçe kan damlalarına bakar bakmaz, “Çocuğum kız olursa, teni kar gibi ak, yanakları kan gibi al, saçları da pencerenin çerçevesi gibi kapkara olsun,” diye geçirmiş içinden. Bu olaydan kısa bir süre sonra bir kız çocuğu getirmiş dünyaya. Kızı tıpkı içinden geçirdiği gibi bir kızmış. Ona Pamuk Prenses adını vermişler. Ne yazık ki kraliçe doğumdan birkaç saat sonra ölmüş.

Bir yıl sonra Kral yeniden evlenmiş. Yeni Kraliçe çok güzel bir kadınmış. Güzelliğine güzelmiş ama bir o kadar da kibirliymiş, kendisinden daha güzel birinin olabileceğinin düşüncesine bile tahammül edemezmiş. Odasında sihirli bir aynası varmış. Her gün o aynanın karşısına geçer, saatlerce kendisini seyreder ve sonunda,

“Ayna, ayna söyle bana, en güzel kim bu dünyada,” diye sorarmış. Ayna da hiç duralamadan, “Sizsiniz Kraliçem,” dermiş.

Fakat, Pamuk Prenses on dört yaşına geldiğinde, bir gün ayna şöyle demiş:

"Güzelsiniz Kraliçem, güzel olmasına ama Pamuk Prenses sizden daha güzel.”

Kraliçe bunu duyunca çok kızmış, öfkesinden ne uyku girmiş gözüne, ne de bir lokma yemek yiyebilmiş. ‘Ne yapmalı, ne etmeli?’ diye düşünüp durmuş günlerce. Sonra kararını vermiş ve sarayın avcısını çağırmış huzuruna.

“Pamuk Prenses’i ormana götür ve orada öldür. Öldürdüğüne kanıt olarak da kalbiyle ciğerini sök, bana getir.”

Avcı Pamuk Prenses’i ormana götürmüş, bıçağını çekmiş. Fakat Pamuk Prenses’in ağladığını görünce onu öldürmeye kıyamamış. Pamuk Prenses ağaçların arasına dalıp gözden kaybolurken, “Ben yapamadım, ama hava kararıncaya kadar bir ayı veya bir kurt benim yapamadığımı yapar nasıl olsa,” demiş.

Yolda genç bir yabandomuzu çıkmış avcının karşısına. O da hayvanı oracıkta öldürmüş, kalbiyle ciğerini söküp Kraliçe’ye götürmüş ama Pamuk Prenses’i avcının düşündüğü gibi ne bir ayı ne de bir kurt yemiş. Akşam olup hava kararınca dağların ardında küçük bir eve gelmiş. Kapısını çalmış, açan olmamış. Cesaretini toplayıp içeri girmiş.

İçeride üzeri yenmeye hazır yiyeceklerle dolu yedi küçük tabağın bulunduğu yedi küçük sandalyeli uzun bir masa varmış, duvar dibinde de yedi yatak diziliymiş. Beklemiş, beklemiş, ama kimsecikler gelmemiş. Çok aç ve çok yorgun olduğu için daha fazla bekleyememiş ve her tabaktan bir kaşık yemek almış, yedi yataktan yedincisine yatıp uykuya dalmış. Biraz sonra evin sahipleri eve dönmüşler. Dağların derinliklerinde bulunan bir gümüş madeninde çalışan yedi cücelermiş bunlar.

Pamuk Prenses’i görünce, “Ne kadar güzel bir kız!” demişler. Pamuk prensesi uyandırmaya dahi kıyamamışlar..

Sabah olup uyandığında Pamuk Prenses cüceleri görünce önce çok korkmuş, ama kısa bir süre sonra onlardan bir kötülük gelmeyeceğini, onların çok iyi insanlar olduklarını anlamış. Yedi cüceler Pamuk Prenses’ten evlerini çekip çevirmesini istemişler, o da hemen kabul etmiş.

“Hoşça kal,” demişler yedi cüceler işe giderlerken.

“Kapıyı kimseye açma. Eğer üvey annen burada olduğunu öğrenirse seni tekrar öldürmeye kalkar sonra.”

Bir gün Kraliçe tekrar aynasının karşısına geçmiş. Aynadan şu cevabı alınca suratının aldığı şekli varın siz düşünün artık:

“Güzelsin Kraliçem, buraların en güzeli sizsiniz
Ama ne var ki, yüksek dağların ardında
Cücelerin küçük, şirin evindeki
Pamuk Prenses dünyalar güzeli.”

Bunu duyar duymaz Kraliçe hemen kolları sıvamış. Yaşlı bir satıcı kadın kılığına bürünmüş ve elinde içi kurdele dolu bir tablayla dağlara doğru çıkmış yola. Cücelerin evine varınca, “Kurdelelerim var, harika kurdeleler!” diye seslenerek kapıyı çalmış. Kimin geldiğine bakmak için pencereye çıkan Pamuk Prenses kurdeleleri görünce içi gitmiş. ‘Bunda ne kötülük olabilir ki!’ diye düşünerek kapıyı açmış.

“Bunu mu beğendin güzelim?” demiş Kraliçe kurdeleyi Pamuk Prenses’in boynuna takarken. Sonra kurdeleyi sıktıkça sıkmış, ta ki Pamuk Prenses ölü gibi boylu boyunca yere uzanana kadar.

O gece yedi cüceler Pamuk Prenses’i o halde bulmuşlar. Kurdeleyi kesmişler ve Pamuk Prenses hayata dönmüş tekrar. Böylece Kraliçe’nin elinden ikinci kez kurtulmuş Pamuk Prenses.

Ertesi sabah Kraliçe anasının karşısına geçmiş yeniden. Aynadan Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığı haberini alır almaz hemen kılık değiştirmiş ve bir kez daha dağların yolunu tutmuş.
“Taraklarım var, harika taraklar!” diye seslenmiş cücelerin evinin kapısında. Pamuk Prenses yaşlı kadının elinde tuttuğu tarafı görünce başına gelenleri unutuvermiş. Kapıyı açmış.

“Saçların ne güzel, bırak ben tarayayım,” demiş Kraliçe. Ama tarak zehirliymiş, başına değer değmez Pamuk Prenses ölü gibi yere uzanmış. O gece yedi cüceler saçından tarağı almışlar ve Pamuk Prenses yeniden hayata dönmüş. Böylece Kraliçe’nin elinden üçüncü kez kurtulmuş Pamuk Prenses.

Ertesi gün Kraliçe aynasının karşısına geçince, Pamuk Prenses’in hâlâ yaşadığını öğrenmiş. Öfkesi burnunda, bu kez en büyülü iksirini hazırlayıp bir elmanın yarısına sürmüş. Sonra da yaşlı bir dilenci kılığına girip yola koyulmuş.

“Güzel kızıma tatlı bir elma benden, armağan,” demiş Kraliçe, pencereden bakan Pamuk Prenses’e. “Pencereden de verebilirim, kapıyı açmana gerek yok.”

“Kötü diye mi almıyorsun yoksa,” demiş Kraliçe, Pamuk Prenses’in kararsız olduğunu görünce. Sonra da zehirsiz tarafından ısırmış ve, “Al bak harika!” diyerek uzatmış, yanakları gibi al al elmayı Pamuk Prenses’e.

<img class="alignright size-full wp-image-13" src="https://www.masaloku.net/wp-content/uploads/2016/08/pamuk-prenses.jpg" alt="pamuk-prenses" width="450" height="300" />

Pamuk Prenses elmayı zehirli tarafından ısırır ısırmaz cansız yere uzanmış.

Kraliçe pencereden içeri, Pamuk Prenses’e bakmış. “Nihayet senden kurtuldum, artık dünyanın en güzeli benim,” demiş. Oradan doğruca saraya gitmiş. Ertesi gün aynaya kimin en güzel olduğunu sorduğunda ayna, “Sizsiniz Kraliçem,” deyince dünyalar onun olmuş.

Bu sefer cücelerden hiçbiri Pamuk Prenses’i uyandıramamış ölüm uykusundan. Aradan üç gün geçmiş, bütün umutlarını kaybetmişler. Fakat nedense Pamuk Prenses hiç de ölü gibi durmuyormuş. O yüzden yedi cüceler onu gömmemişler ve camdan bir tabut içine koymuşlar, tabutu da yüksek bir tepenin en tepesine yerleştirmişler.

Günlerden bir gün cüceleri ziyarete gelen bir Prens oradan geçerken camdan tabutun içinde Pamuk Prenses’i görmüş ve hemen ona âşık olmuş.

“Onu sarayıma götürmeme izin verin,” diye yalvarmış Prens.

Yedi cüceler ona acımışlar ve izin vermişler. Prens’in uşakları tabutu kaldırırken Pamuk Prenses’in boğazına takılmış olan zehirli elma parçası pat düşmüş ağzından. Pamuk Prenses doğrulmuş nerede olduğunu anlamadan, gözünü açmış, yakışıklı Prensi karşısında görmüş. Görür görmez ona âşık olmuş. Birkaç hafta sonra nişanlanmışlar.

Derken düğün günü gelip çatmış. Düğüne çağrılanlar arasında Pamuk Prenses’in üvey annesi de varmış. Üvey annesi sarayın salonuna girer girmez Pamuk Prenses’i tanımış ama bu sefer bir şey yapmaya fırsat bulamamış. Çünkü Prens’in adamları Kraliçe’yi hemen yakalamış, Prens de onu artık kötülük yapamayacağı uzak bir ülkeye sürgün etmiş. O günden sonra Pamuk Prenses, güzelliğinin yanı sıra mutluluğuyla da ün salmış.

Bu masalımızın da sonuna geldik. Sitemizdeki diğer masalları da okumanızı öneririz..

30 Temmuz 2017 Pazar

Ayağına Diken Batan Karga


Ayağına Diken Batan Karga Masalı
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kuşlar tellal iken, karıncalar berber iken, ormanda sevimli bir karga yaşarmış. Bir gün bu sevimli karganın ayağına bir diken batmış. Bu dikeni almış, bir kocakarıya götürmüş.
«Nine, demiş, şu dikenimi saklar mısın?»
Nine almış dikeni, ocağın üst başına koymuş. Bir gün beklemiş, iki gün beklemiş, karga gelmemiş. Bir akşam, kandilini yakıyormuş, kandilin fitili kaçmış. Dikeni almış, fitili çıkarayım diye, diken yanıvermiş. Tam o sırada,· «fırrt .. » demiş, karga da gelmiş.
«Nine, demiş, dikenimi verir misin?»
«Ah oğlum, kandilin fitilini çıkanyordum, yanıverdi dikenin.»
« Yo… Ben dikenimi isterim.» Oturmuş pencerenin başına karga, saatlerce:
«Ya dikeni, ya kandili
Ya dikeni, ya kandili. » diye bağırmış durmuş. Artık kocakarının da canına tak demiş.
«Al kandili.» demiş. Karga almış kandili, götürmüş. Oradan başka bir kocakarıya gitmiş.
«Nine, demiş, şu kandilimi saklar mı­sın?»
«Peki, oğlum.»
Nine gece inek sağmaya gidiyormuş. «Şu karganın kandilini alayım da . ineği onun ışı­ğında sağayım.» demiş. Varmış, ineğin arkasına koymuş kandili, ineği sağmaya başlamış. İnek bir tekme vurmuş, kandili kırmış. Aradan çok geçmemiş, gelmiş karga:
«Nine, hani benim kandilim?»
«Oğlum, inek sağmaya, senin kandilini gö­türmüştüm. Bir tekme vurdu inek, kandil kı­rıldı.»
Karga tutturmuş: «Ben kandilimi isterim… » diye. Nine ne dediyse söz anlatamamış.
Karga oturmuş pencerenin önüne:
«Ya kandili, ya ineği.
Ya kandili, ya ineği…»
diye bağırmış da bağırmış. Ninenin kafası şişmiş, kargadan başka türlü kurtulmanın çaresi olmayınca, vermiş ineği.
Karga ineği götürmüş başka bir kocakarıya:
«Nine, sakla şu ineğimi. Ben sonra gelir alırım.» demiş. O nine de bir gün beklemiş, üç gün beklemiş,
karga yok. .. Oğlunu evlendirecekmiş.
«Su karganın ineğini keseyim de misafirleri ağırlayayım.» demiş. Kesmiş ineği, mis gibi yemekler yapmış, misafirlere yedirmiş. İnek yenmiş, bitmiş. Domuz karga da sanki bunu bekliyormuş. «Fırrrt..» diye çıkmış gelmiş düğün yerine ..
-«Nine, demiş, ineğimi almaya geldim.»
«Aman oğlum, sen gelmeyince, karga ineği ne yapacak dedim. Düğünüm vardı, kestim senin ineğini.»
«Yo … Ben ineğimi isterim.» diye tutturmuş karga. Kocakarı aldırış etmemiş, ama karga da tünemiş pencerenin kenarına:
«Ya ineği, ya gelini.
Ya ineği, ya gelini … diye bağırmış da bağırmış, durup dinlenmeden, saatlerce, Kocakarı da, düğün halkı da bı­kıp usanmışlar. Vermişler gelini, kurtulmuşlar.
Gelini almış karga, gidiyormuş. Dağda bir çobana rastlamış. Kaval çalıyormuş çoban.
Karga demiş ki:
Çoban kardeş. O düdüğü bana ver de bu gelini sana vereyim.» Bakmış çoban, telli pullu bir gelin. Almış gelini, düdüğü vermiş kargaya.
Karga almış düdüğü, başlamış öttürmeye…
Bir öttürür, bir türkü söylermiş:
«Düttürü, düttürü, düttürü …
Dikeni verdim, kandili aldım.
Kandili verdim, ineği aldım.
İneği verdim, gelini aldım.
Gelini verdim, düdüğü aldım.
Düttürü, düttürü, düttürü, düttürü … »

5 Nisan 2016 Salı

Kısa Çocuk Masalları



Çocuklarımıza Masal Okumalıyız

Günümüzde pek çok teknolojik ürün çocukların okuma alışkanlıklarını köreltmektedir. Fakat bunu teknolojiyi nasıl kullandığımız ve kullandırttığımıza göre değiştirebiliriz. Şöyle ki; bir oyun çocuğunuza savaşmayı ya da yarışlarda kaza yapmayı normal olarak gösteriyorken bir masal çocuğunuza hayvan sevgisi, doğa sevgisi, temizliğin önemi gibi konularda vicdan ve ahlak geliştirici unsurlar ile eğlenceli öğrenim sağlayabilir. Bilgisayar, tablet ve telefonlardan çocuk masallarına ulaşmak artık çok basit. Masal okumanın ve çocuğunuza okutmanın faydaları ise saymakla bitmez fakat şöyle bir üzerinden geçelim. Masallarda kirlenmemiş dünyalar vardır. Buda çocuğunuza temiz kalpli insanlar ile dünyanın nasıl güzelleşeceğini öğretir. Gerçek hayatta en korktuğumuz ve zarar vermeye yatkın olduğumuz hayvanlar ( timsah, fare, yılan vb) bile şirin ve tatlı bir hava ile çocuğunuza tanıtılarak vicdanı parlak bireyler yetişmesini sağlar. Masallarda hırsızlar dahi iyilik yapar ve zengin alıp fakire verir.

Masallar çocuklarımızın anlayamadığı iyi düşün iyi olsun felsefesi ile donatılmış yazılardır. Bir çok masal okuyarak çocuğunuzun hayal dünyasına yeni birer tohum ekersiniz ve o tohumlar çocuğunuza günü gelir iş hayatını yönlendirecek merak, vizyon ve misyon katar. ( Bir doktorun, mühendisin, mimarın, avukatın meraka ihtiyacı vardır.) Çocuğunuza öğretmek istediklerinizi masallarla eğlenceli şekilde rahatça anlatabilirsiniz. Çünkü bu anlatım şekli onları yormayacak aksine eğlendirerek konuya olan ilgisini artıracaktır. Masallar çocuğunuz ile sizi yakınlaştırır çünkü o masal karakterlerinden biri muhakkak onun gözünde siz olacaksınızdır. Her çocuğun iki kahramana ihtiyacı olduğunu unutmayın. Masallarla ve çocuk hikayeleri ile başlayan kitap ve okuma merakı çocuğunuzun derslerinde çok olumlu etki yaratacaktır. Farklı dünyalar ve farklı karakterleri kafasında kurmaya ve oturtmaya çalışan çocuğun hayal gücü gelişecek ve bu hayal dünyasında güçlenecektir.

Bir çocuğun kelime haznesinin artması için okumaya, okumak içinde istek ve meraka ihtiyacı vardır ki bunu en kıvamında karşılayan edebiyat dalı yine masallardır. Bir masal karakteri çocuğun resim yapmasına yardımcı olacaktır çünkü masallarla büyümüş bir çocuğun çok sevdiği karakteri kendi elleriyle çizmesi ve hayata geçirmesi gerekir. Yaratıcılığı artan her çocuk önce kendine sonra bu dünyaya birçok fayda sağlayacaktır. Tüm bunlar için her gün çocuklarımıza çocuk masalları okuyup ya da çpcuklara masal okutarak masalların ve okumanın hayatlarının bir parçası olmasını, hayata daha sıkı bağlanmalarına yardımcı olmalıyız.

19 Kasım 2015 Perşembe

Çocuk Masalları




Çocuklara Masal Okuyun

Özellikle çocuklara güzel huylar edindirmek, zaman zaman korkutmak, eğlendirmek ya da çeşitli olaylardan ders çıkarması ve hayatı anlaması amaçlanarak anlatılan, kimi zaman gerçeğe yakın temelleri olan, kimi zaman da gerçekten aşırı uzak dayanaklara sahip öykülerdir. çocuk masalları çoğunlukla kısa öykülerden oluşur. Küçük çocukların rahatlıkla anlayabileceği bir anlatım diline sahiptir. Her yörenin, her kültürün ve her toplumun kendine özgü masalları ve masal kahramanları olsa da, temelde birçok masalın konusu ya da en azından ana fikri büyük benzerlikler taşır.

Özellikle televizyon ve radyo gibi iletişim araçlarının olmadığı hatta elektriğin henüz icat edilmediği dönemlerde, çocukların güzel zaman geçirmesini sağlamak ve iyilikle, kötülüğü, iyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı öğretebilmek için sık sık çeşitli masallar anlatılırdı. Ayrıca masallar, çocuk hikayeleri olarak da adlandırılmaktadır. Köylerde ve şehirde dilden dile, nesilden nesile aktarılan birçok masal, orijinal halinden uzaklaşmış olsa da; ana fikirde ve öykünün temellerinde önemli değişiklikler yaşanmamıştır.

Masallar Gerçeklikten Uzak Öğeler İçerebilir

 Masal; genel olarak, iyi ve kötü karakterlerin bulunduğu, sonunda iyilerin kazandığı ya da yaptığı yanlışların farkına vardığı öykülerdir. Öykülerde karakterler, çoğunlukla insanlar, hayvanlar ve bitkilerden oluşur. Çocukların hayal etme becerisini geliştirmeyi de amaçlayan masallarda, konuşan hayvanlar ve ağaçlar, uçabilen insanlar, dev ya da cüce canlılar gibi gerçeklikten uzak öğeler de bulunabilir. Birçok masalda yer ve zaman kavramı net değildir. Miş'li geçmiş zamanla anlatılan masallarda zamanı "evvel zaman içinde" şeklinde tasvir etmek; çok tercih edilen bir anlatım şeklidir. Zengin masal içeriğine sahip masal oku sitemizi ziyaret ederek; Dünyanın en popüler ve Türkiye'nin en iyi masallarını okuyabilirsiniz.

Pinokyo Masalı


Pinokyo Masalı
Bir varmış, bir yokmuş çook eski bir zamanda küçük bir kasabada Geppetto adında ihtiyar bir oyuncakçı yaşarmış. Yaptığı tahtadan oyuncakları satarak geçimini sağlarmış. İhtiyar oyuncakçının hayatta üzüldüğü tek şey bir çocuğunun olmamasıymış. Bir çocuğunun olması için neler vermezmiş ki. Bir gün yeni bir oyuncak yapmak için ormana gidip kütük aramaya başlamış. Derken tam aradığı gibi bir kütüğü bulmuş.
– İşte tam aradığım gibi bir kütük. Bununla çok güzel bir kukla yapacağım, diye sevinerek kütüğü sırtladığı gibi oyuncakcı dükkanına taşımış. Tezgahın üzerine koymuş. Başlamış yontmaya. Geppetto kütüğü yonttukça kütükten “ah ah!” diye sesler geliyormuş.
Geppetto usta: “Nereden geliyor bu ses,, diye düşünmüş. “Herhalde bana öyle geldi” diye içinden geçirmiş. Derken kuklanın önce kafası sonra da vücudu daha sonra da kolları ile bacakları şekillenmeye başlamış. Geppetto usta en sonunda kuklayı bitirmiş. Onu sandalyenin üzerine oturtmuş. Ortalığı temizlemeye başlamış. O ortalığı temizlerken, “Merhaba” diye bir ses duymuş. Sesin nereden geldiğini anlamak için başını çevirmiş.
Ortalıkta sandalyenin üzerinde oturmakta olan kukladan başka kimsecikler yokmuş. Yine yanıldığını düşünerek işine devam etmiş. Az sonra kukla oturduğu sandalyeden hopladığı gibi odanın içinde dansetmeye başlamış. Olanları gören Geppetto ustanın şaşkınlıktan ağzı bir karış açılmış.
– Aman Allahım! Bu kukla canlı. “Tam da benim istediğim gibi bir çocuk” demiş. Etten kemikten değilmiş ama tıpkı bir çocuk gibi gülüyor, koşuyor, oynuyormuş. Kukla çocuğu kucağına alıp;
– Sen gerçek bir çocuk gibisin. Senin adın Pinokyo olsun, demiş. Artık Geppetto ustanın hiç canı sıkılmıyor, günlerini Pinokyo ile ilgilenerek geçiriyormuş. Bir süre sonra Pinokyo’nun okula gitmesi gerektiğini düşünmüş. Ancak Pinokyo’nun ne defteri varmış ne kalemi. Geppetto ustada da hiç para olmadığından paltosunu satarak, aldığı parayı Pinokyo’ya vermiş.
– Al oğlum bu parayla kendine defter kalem al. Güzelce okuluna git, demiş. Pinokyo parayı avucuna almış yola koyulmuş. Neşe içinde yürüyormuş. Merakla etrafına bakınıp, yol üzerindeki dükkanları, pazar tezgahlarını, bağıran insanları izliyormuş. Bu arada yolun başındaki kalabalık dikkatini çekmiş. Kalabalığın arasına dalıp ne olduğunu öğrenmeye çalışmış. Kalabalığın önünde kocaman renkli bir çadır duruyormuş. Bu şehre yeni gelen sirkin çadırıymış. Çadırın önündeki palyaço bağırarak müşteri topluyormuş. Pinokyo çadırın içerisinde ne olduğunu merak edip, kalabalığın arasından geçip çadıra girmek istemiş. Palyaço, Pinokyo’ya içeri parasız girilemeyeceğini söylemiş. Pinokyo içeride olanları çok merak ettiğinden, Geppetto ustanın okula gitmesi için verdiği parayı uzatmış. İçeriye girince çadırın ortasına kurulan sahnede oynayan kuklaları görmüş.
– Hey! Bunlar da benim gibi tahtadan, diyerek sahneye kuklaların arasına çıkmış. Kuklaları izleyen kalabalık Pinokyo’ya kızmış.
– Çekil oradan sahneyi görmemizi engelliyorsun, diyerek azarlamışlar Pinokyo’yu. Ancak sahnenin yukarısında kuklalara bağlı olan ipleri tutan sirk sahibi canlı bir kukla gördüğü için çok sevinmiş. “Böyle ipleri olmadan hareket edebilen bir kukla bana çok para kazandıracak” diye düşünmüş. Oyun biter bitmez Pinokyo’yu yakaladığı gibi kafese kapatmış.
Pinokyo başına gelenlerin kendi suçu olduğunu Geppetto ustanın sözünü dinleyip okula gitse bunların hiçbirinin olmayacağını düşünerek, ağlamaya başlamış. Pinokyonun pişman olduğunu gören iyilik perisi hemen onun yanına giderek; – Babanın sözünden çıkmamalıydın! Ama pişman olduğunu görüyorum. Bunun için seni kurtaracağım. Ama bir daha yaramazlık yapma! Bu da sirke verdiğin para. Onu sakın boş yere harcama. Doğru okuluna git, diyerek Pinokyo’yu sirkin dışına çıkarmış. Pinokyo paralar elinde okula doğru yol almaya başlamış. Bir yandan da şarkı söylüyormuş. Pinokyo’nun şarkı söyleyerek yürüdüğünü gören kurnaz tilki ve arkadaşı kedi “Bu kukla ne kadar da neşeli, şunun bir yanına gidelim” diyerek Pinokyo’nun önüne çıkmışlar.
– Hayrola Pinokyo? Böyle neşeli neşeli nereye gidiyorsun? Diye sormuşlar. Pinokyo da:
– Kendime defter kalem alıp okula gideceğim, demiş. Kurnaz Tilki:
– Defter, kalem alacak paran var mı? Diye sormuş. Pinokyo, babasının verdiği paraları göstermiş. Paraları gören kurnaz tilki ve kedi bir oyun oynayıp bu paraları almaya karar vermişler. Pinokyo’ya:
– Okula gidip de ne yapacaksın? Bizim dediklerimizi yaparsan zengin olursun. Sen o paraları bize ver, biz de götürüp sihirli tarlaya ekelim. Senin de bir para ağacın olur, ihtiyacın oldukça bu ağaca gider, meyveleri olan paraları toplarsın, demişler. Hiç böyle şey olur mu? Ama Pinokyo söylenenlere inanmış elindeki paraları kurnaz tilkiye teslim etmiş. Paraları alan kurnaz tilki ve kedi hemen oradan uzaklaşmışlar. Tek başına kalan Pinokyo’nun yanında iyilik perisi belirivermiş. Pinokyo’ya:
– Defter kalem aldın mı Pinokyo? Diye sormuş. Oysa peri paraları kurnaz tilkiye kaptırdığını biliyormuş. Sakın yalan söyleme yoksa seni cezalandırırım, diye uyarmış. Pinokyo uyarıya aldırmadan yalan söylemiş. – Defter, kalem aldım. Onları okula bıraktım, deyince yalan söylediğinden dolayı burnu uzamaya başlamış. Peri, Pinokyo’nun doğru söylemesi gerektiğini söyledikçe, Pinokyo başka yalanlar uyduruyor, burnu da uzadıkça uzuyormuş. Artık öyle bir hale gelmiş ki kafasını hiç bir tarafa çeviremez olmuş. En sonunda yaptığı hatayı anlamış, işin doğrusunu periye anlatmış, peri de akıllanan Pinokyo’nun burnunu eski haline döndürmüş. Bir sihir yaparak kurnaz tilkiye kaptırdığı paraların, Pinokyo’nun eline geri gelmesini sağlamış. Pinokyo’yu uyararak;
– Bu paraları boşyere harcama, doğru okuluna git, diyerek ortadan kaybolmuş. Pinokyo paralar elinde yine şarkı söyleyerek yürümeye başlamış. Tenha bir yerden geçerken birisinin yüksek sesle güldüğünü işitmiş. Aynı anda karşısına kendisini hapseden sirk sahibi çıkıvermiş.
– Gel bakalım buraya seni yaramaz. Geçen sefer elimden nasıl kaçtın bilmiyorum ama şimdi senin cezanı vereceğim, diyerek Pinokyo’yu kollarından tuttuğu gibi denize atıvermiş. Pinokyo denize düşünce, suyun üzerinde kalmış. Dibe batmıyormuş, çünkü Pinokyo tahtadan bir kukla olduğu için su kendisini kaldırıyormuş. Suyun üzerinde böyle batmadan kalmak Pinokyo’nun hoşuna gitmiş.
Kollarıyla bacaklarını oynatarak yüzmeye başlamış. Kıyıya doğru yüzerken birden ne olduysa olmuş. Pinokyo kendisini karanlık bir yerde buluvermiş. Meğerse Pinokyo’yu kocaman bir balık yutmuş. Şimdi Pinokyo balığın midesinde duruyormuş. Pinokyo balığın midesinde bekleye dursun, biz gelelim Geppetto ustaya. Geppetto usta eve gelmeyen Pinokyo’yu çok merak etmiş. Paltosunu da Pinokyo’yu okula göndermek için sattığından hasta olmuş. Oğlu Pinokyo’yu aramak için hasta hasta yollara düşmüş. En sonunda Pinokyo’nun denize atıldığı yere varmış. Buradaki balıkçılara oğlunu görüp görmediklerini sormuş. Balıkçılar da sirk sahibinin, Pinokyo’yu denize attığını gördüklerini söylemişler.
Geppetto usta balıkçılardan birisine, kayığıyla denize açılıp oğlunu bulmaya yardım etmesi için yalvarmış. Geppetto ustayı tanıyan ve onun ne kadar iyi bir insan olduğunu bilen balıkçı, bu isteği geri çevirmemiş. Birlikte kayığa binip denize açılmışlar. Kayık bir süre yol aldıktan sonra şiddetli bir rüzgar çıkmış. Büyüyen dalgalara kayık daha fazla dayanamamış, birdenbire devrilivermiş. Balıkçıyla, Geppetto usta kendilerini bir anda dalgaların arasında buluvermişler.
Geppetto usta hem yaşlı olduğundan hem de yüzmeyi bilmediğinden denizin dibine doğru batmaya başlamış. Bu sırada Pinokyo’yu yutan balık, Geppetto ustayı da yutmuş. Geppetto usta da balığın boğazından kayıp midesine girivermiş. Balığın midesinde ağlayan bir çocuğun sesini duymuş. Bu sesi hemen tanımış. Bu, oğlu Pinokyo’nun sesiymiş. Geppetto usta oğlunu bulduğu için çok sevinmiş. Pinokyo’ya:
– Pinokyo, oğlum ben baban, Geppetto. Hayatta olduğuna çok sevindim. Seni o kadar çok merak ettim ki. Babasının sesini işiten Pinokyo gözyaşları içerisinde boynuna sarılmış.
– Senin sözünü dinlemediğim için çok özür dilerim babacığım, beni affet bir daha sözünden hiç çıkmayacağım, diyerek gözyaşı dökmüş. Pinokyo’nun gerçekten de pişman olduğunu gören peri kızı onları kurtarmaya karar vermiş. Geppetto ustayla, Pinokyo’yu balığın midesinden çıkarıp karaya çıkartmış. Kurtulduklarına çok sevinen Pinokyo, babasının elinden tuttuğu gibi evlerinin yolunu tutmuşlar.
Pinokyo o günden sonra o kadar akıllı bir çocuk olmuş ki babasının sözünden hiç çıkmamış. Her gün okuluna gitmiş. Okul çıkışı ise babasının yanına koşarak ona işlerinde yardım etmiş. Peri kızı da Pinokyo’nun çok iyi bir çocuk olduğunu görüp onu ödüllendirmeye karar vermiş. Pinokyo’nun artık tahtadan değil de etten kemikten normal bir çocuk olması için büyü yapmış. Büyü gerçekleşmiş. Pinokyo gece yatağında, uyumak üzereyken birdenbire normal bir çocuğa döndüğünün farkına varmış. Artık tahtadan değil, etten kemikten bir çocukmuş. Sevinçle yatağından fırlayarak babasının yanına koşmuş. Geppetto usta, karşısında Pinokyo’yu bu şekilde görünce dünyalar onun olmuş. “En sonunda benimde gerçek bir oğlum oldu” diyerek sevinç gözyaşları içerisinde oğluna sarılmış. Baba oğul ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşamışlar.

17 Mart 2012 Cumartesi

Masal dinle


Masal dinlemek

Çocuklar için masalların önemi;

Masallar, çocukların hayal gücünü geliştirir, dil yetisini güçlendirir.
Çocukların gelişiminde en önemli etken şüphesiz masallardır. Masallar, çocukları içinde yaşadıkları ortamdan uzaklaştırıp bambaşka diyarlara götürmektedir. Masallarda anlatılan çeşitli hikayelerde iyilerin, doğrunun galip geldiği her zaman iyilerin kazandığı mutlu sonlar ve yaşanmış gibi anlatılan hikayelerden alınan dersler çocukların hayat karşısında ne yapması gerektiğinin kısa bir özetidir.

Her zaman iyinin, doğrunun kazandığı masalları çocuklarınıza dinletmeyi unutmayınız.